BLOGUMUZ DÜZENLEME AŞAMASINDADIR.

27 Haziran 2016 Pazartesi

SİSSOYLU: SON İMPARATORLUK (MITSBORN 1) - BRANDON SANDERSON







Özgün Adı: Mitsborn: The Final Empire
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Akılçelen Kitaplar
Çeviren: Can Sevinç
Tür: Fantastik





         ARKA KAPAK

Bir zamanlar, dünyayı kurtarmak için bir kahraman ortaya çıkmıştı. Gizemli bir kalıtıma sahip, diyarların üstüne çöken karanlığa karşı cesurca meydan okuyan genç bir adam.

Yenik düştü.

O zamandan bu yana bin yıl geçti ve dünya, Lord Hükümdar olarak bilinen ölümsüz imparator tarafından yönetilen, kül ve sisten oluşan bir çölden başka bir şey değil. Üstelik bin yıldır bütün ayaklanmalar ağır bir hüsranla sonuçlandı.


Gecenin sahibi sisler.
Dünyanın sahibi ise Lord Hükümdar.


Ancak her nasılsa umut ölmüyor. İmparatorluğun ve hatta Lord Hükümdar'ın bile sonunu getirmenin hayalini kurmaya cesaret edebilen bir umut. Planlanmakta olan yeni bir tür isyan var; tarihin en büyük soygununun etrafında inşa edilmekte olan bir isyan, dahi bir hırsızın kurnazlığına ve beklenmedik bir kahramanın, bir sokak çocuğunun kararlılığına bir isyan.

         
       
          Dünya bin yıl önce Zifir adında bir tehlike ile karşı karşıya gelmiştir ve karşı konulmazsa dünyanın sonu gelecektir. Bin yıl önce bu işi Lord Hükümdar yapmıştır. Ancak bin yıl önceki gibi ağaçlar yeşil, çiçekler renkli, gökyüzü mavi, ve güneş sarı değildir artık. O büyük tehlikeden Lord hükümdar kurtardığı için ve bin yıldır yaşadığı için halk onu artık tanrı olarak görmektedir. Her ne kadar dünyayı kurtarmış olsa bile dünya eskisinden çok farklıdır. Sis ve külden ibarettir. İnsan yerine koyulmayan ezilmiş halk ve asillerden oluşan bir toplum yapısı vardır. Bin yıldır böyle giden düzene halk o kadar alışmıştır ki ölümsüz hükümdarın sonunu getirmeye cürret dahi edemezler. Çünkü bin yıldır yapılan tüm isyanlar başarısızlıkla suçlanmıştır. Ama buna cesaret edecek deli biri vardır: Kelsier. Kelsier bir hırsız çetesinin başıdır. Lord Hükümdar tarafından yakalanıp Hathsin Çukurları'na atılmış ancak oradan kaçmayı başarmıştır. Bu bir ilktir. O çukurlardan çıkabilen ilk ve tek kişidir. Bu nedenle adı Hathsin Firarisi olarak bilinir. Hathsin Firarisi Kelsier  Lord Hükümdar'ın sonunu getirmek ve onun hazinesine el koymak ister. Bunun için de hırsızlıktan başka şeyleri umursayan en güvendiği, yetenekli adamları toplar. Şans eseri kendi gibi sissoylu olan bir kız çocuğunu da çeteye dahil eder. Bu kızın adı da Vin. Ağabeyi tarafından terk edilmiştir ve bir hırsız çetesinde sokaklarda onca erkeğin içinde yaşamaktadıır. Her gün dayak yer. Bir kız olarak göze batmamak için her zaman sessiz ve adeta görünmez olmayı öğrenmiştir. Kelsier onu kurtarır bu hayattan. Herkes ihanet eder felsefesine inanan Vin'e arkadaşlığı, dostluğu en önemlisi güveni öğretir.

          Kelsier her ne kadar kendini beğenmiş, açgözlü olarak görünse de aslında bu işi yapmasının nedeni hiç de para değildir. Erdem sahibi bir insandır. Ancak en yakınları tarafından bile açgözlülüğü yüzünden insanları kendiyle birlikte ölüme götüreceğini söyleyerek suçlanır. Ama Kelsier'in de dediği gibi gibi "Her zaman başka bir sır vardır."
       
         Bir çok fantastik kitap okudum. Özellikle hırsızlık çeteleriyle ilgili. Ama bu kitap fantastik olmanın ötesinde ders çıkarılacak öğütlerin olduğu çok güzel bir kitaptı. İnsanın inanç ve imanı, umuduyla ilgiliydi.Umudunu ne olursa olsun yitirmemek gerektiği  ve yapamazsın diyenlere inat bin kere de başarısız olsan denemek gerektiğini çok güzel anlatıyordu. Bizler elimizdeki gücün farkında değiliz ne yazık ki. Okunmasını tavsiye edebileceğim akıcı, hiç sıkmayan ve yormayan bir kitap. Dünyası farklı olsa da adapte olması çok kolay.

Kitaptan Alıntılar
- Yalnız başınaysan kimse sana ihanet edemez.
sf. 15

- Güç sahibi olanlara itaat etmek için tek sebep, bir gün onların sahip olduğu şeyi ellerinden alabilmeyi öğrenmektir.

-Doğru inanç iyi bir pelerin gibidir. Eğer üstünüze iyi uyuyorsa, sizi sıcak tutar ve korur. Ancak tam oturmayanı boğucu olabilir.
sf. 133

-En iyi yalancılar çoğu zaman doğruyu söyleyenleridir.
sf. 222

- "Bilmiyorum"dedi Vin  şüpheci  bir şekilde. Yani; eğer kötü şansın sınırlıysa, iyi şansın da sınırlı olmaz mı? Ne zaman iyi bir şey olsa, hepsini tüketecek olduğumdan endişe ederdim.
sf. 396

-Bizim inancımız, çoğu zaman en zayıf olmasının gerekli olduğu yerde en güçlüdür. Umudun doğası budur.  Kelsier başıyla onayladı.
sf. 403

-İş neyi gördüğünde değil, neyi görmezden gelebildiğinde.
Devamını oku »

16 Haziran 2016 Perşembe

SHERLOCK HOLMES/Akıl Oyunlarının Gölgesinde-SIR ARTHUR CONAN DOYLE



Baskı Yılı: Mart 2016
Sayfa Sayısı: 396
Yayınevi: Martı Yayıncılık
Çeviren: Cumhur Mısırlıoğlu

ARKA KAPAK
İnsan beyninde çözülemeyecek kadar zor, tahmin edilemeyecek kadar karmaşık duygular ve arzular vardır. O arzuların karanlık olanlarına gelince; işte onlar oldukça soğuktur ve kişiyi adeta buzdan bir kütleye çevirir. Gözleri kör eden bu ürkütücü ruh halleri, insanın aklının ucundan bile geçiremeyeceği şeyleri yapmasını sağlar.
Benim işim, karanlıkta kalmış bu insanların yol açtığı kötülükleri sona erdirmek. Suçluları ayrı ayrı çözümleyip, her kılığa bürünebilme yeteneğimle doğru izlerin peşinden gittiğime inanıyorum. Uyguladığım yöntemler ise, en az izini sürdüğüm suçlular kadar farklı. Ve şunu bilmenizi isterim ki, kesinlikle hepsi işe yarıyor...
Sherlock Holmes

Dünyaca  ünlü dedektif Sherlock Holmes, kendine özgü karakteri ve yaşadığı birbirinden farklı maceralarıyla uzun yıllardan beri siz okurları etkisi altında tutmaya devam ediyor. Toplam 56 çarpıcı hikayeden oluşan eserin bu "ilk" kitabı, sizi insan zekasını zorlayan tuhaf suçlar ve cinayetler dünyasında gezdirirken gerçeğe giden bir yolda yalnız olmadığınızı da  hissettiriyor.


          Sherlock Holmes'in doğuşu Arthur Conan Doyle'nin başarısız hekimlik hayatı sayesinde gerçekleşti. Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi'n den mezun olduktan sonra genç Arthur bir gemide cerrah olarak hizmet etmeye başladı. Daha sonra Southsea2da kendi muayenehanesini açtı. Ancak bir sorun vardı.Kimse kendisine muayene için gelmiyordu. O kadar çok boş vakti vardı ki ufak öyküler ve hikayeler yazmaya başladı. Bu hikayelerle yazarlıkta ilerleyen Doyle, ileride Sherlock Holmes'i yaratacaktır.

        Şimdi kitaba gelecek olursak Sherlock Holmes yasal olmayan bir dedektiftir. Çözdüğü olaylarla birlikte ünü dilden dile yayılmıştır. Başı derde düşen Sherlock Holmes'in kapısını çalar. Ancak Sherlock Holmes sadece ilgisini çeken davalara bakar. Soylulardan krallara bir çok kişinin çözülmesi imkansız gibi görünen sorununu sıradışı gözlem dehası ile çözer.

Kitap on iki hikayeden oluşmaktadır.
Bohemya'da Skandal
Bir Kimlik Vakası
Kızıl Saçlılar Kulübü
Boscombe Vadisi'nin Esrarı
Beş Portakal Çekirdeği
Bükük Dudaklı Adam
Mavi Yakut
Benekli Kordon
Mühendisin Baş Parmağı
Asil Bekar
Zümrüt Taç
Akgürgenlerin Esrarı

Sherlock Holmes'in bu dedektiflik maceralarını en yakın arkadaşı doktor Watson aktarıyor. Sherlock Holmes bir çok davasına onu da yanında götürür. Sherlock'la aynı şeyleri görmesine rağmen aynı anlamları çıkaramaz. Onun müthiş zekasına ve gözlemci ruhuna hayretle bakar ve olayları kaleme alır.

        Sherlock Holmes'i okuduktan sonra insan yazarın bir dedektif olmamasına rağmen ipuçlarını bu kadar zekice nasıl değerlendirebilir diye hayret ediyor. Bizim günlük hayatta rutin olarak gördüğümüz sıradan şeylerden inanılmaz sonuçlar çıkarabiliyor. Kitabı bitirdikten sonra her şeyden şüphe duymaya ve gördüğüm her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışırken buldum kendimi.


















Devamını oku »

9 Haziran 2016 Perşembe

DOKUZ GÜN - GILLY MACMILLAN



Özgün Adı: Burnt Paper Sky
Sayfa Sayısı: 493
Tür: Gerilim
Çeviren: Murat Karlıdağ
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Yabancı Yayınları

          Benedicht Fitch ve fotoğrafçı olan annesi Rachel bir pazar günü Leigh Ormanı'nda yürüyüşe çıkarlar. Ben sekiz yaşında kum kahvesi saçlara ve mavi gözlere sahip güzel bir çocuktur. Rachel oğluyla birlikte güzel bir zaman geçirmek istemiştir. Ancak her şey kabusa döner. Ben annesinden salıncağa önden koşarak gitmek için izin ister. Rachel'in annelik içgüdüleri "Hayır seni oraya kadar ben götürmeliyim." dese de izin vermiştir. Hem daha önce de buraya birlikte gelmişlerdi ne olabilirdi ki? Ama hata yapmıştır.Ben köpeğiyle birlikte önden koşturmaya başlar. Rachel salıncağa geldiğinde Ben'i bulamaz.Ben ortalıklarda yoktur. Salıncak ileri geri hafifçe sallanmaktadır. Ben'e seslenir ama ağaçların yapraklarının rüzgarda çıkardığı seslerden başka ses yoktur. İşte o zaman  Ben'in kaybolduğunu idrak eder. Dünyası başına yıkılır. Rachel o günden sonra içgüdülerine güvenmesi gerektiğini acı da olsa öğrenecektir.

          Polisler her yeri arar, herkesi sorgular. Çocuk kayıplarında ilk üç saat çok önemlidir. Ancak ilk on iki saat geçmiştir bile.Ormandaki gölde bir torba içerisinde Ben'in kıyafetleri bulunmuştur. Yani Ben kaybolmamıştır. Kaçırılmıştır. Ben'in vaktini geçirdiği herkes sorgulanır. Annesi, babası, öğretmenleri, o saatte ormanın yakınlarında görülen herkes. Fakat Ben'in izine  ulaşamazlar.

          Kamuoyunun desteğini almak için bir basın toplantısı düzenlenir. Toplantıda Rachel Ben'i kaçıran kişiye onu kızdırmadan ve iş birliğine davet eden bir yazıyı okuyacaktır. Ancak Rachel sinirlerine hakim olamaz ve tehdit edici cümleler sarf eder. O an için doğru olanı yaptığını sanır ama tek kelimeyle basın toplantısını batırmıştır. Ekranlarda isterik, kontrolsüz bir kadın imajı çizmiştir. Herkes onu suçlar. Nasıl bir anne evladını ormanda yalnız bırakır? Yoksa Ben'e annesi mi zarar verdi? Halk sosyal medyada bunları konuşmaya başlar. Rachel herkesin tepkisini çeker. Rachel'ın aslında o gün ormanda Ben'in yalnız gitmesine izin verirken düşündüğü Ben'in kendi başına sorumluluk alabilen, güçlü biri olmasıydı. Tıpkı bir babanın yapacağı gibi. Çünkü Rachel eşinden ayrıdır ve Ben için o gün baba rolünü üstlenmiştir.

          Kamuoyunun, Ben'in ailesinin, arkadaşlarının merak ettiği tek bir şey vardı.
Beneditch Fitch nerede ve ona ne oldu ?




Devamını oku »

1 Haziran 2016 Çarşamba

SOLUĞUNDAN ÖPTÜM SENİ - CEMAL SÜREYA








Eser Adı: Soluğundan Öptüm Seni
Yazar: Cemal Süreya
Tür: Şiir
Sayfa Sayısı: 136
Baskı Yılı: 2003
Yayınevi: Adam Yayıncılık

                                                                      



CEMAL SÜREYA
Cemal Süreya (1931-1990), Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en özgün sanatçılarından biridir. Doğduğu Erzincan'dan Paris'e uzanan bir yaşam serüveni içinde Maliye Müfettişliği, Darphane Müdürlüğü gibi görevlerde bulunmuş, ama "temel işi" olarak hep şiiri görmüştü.
     Sadece şiirleriyle değil, denemeleri, eleştirileri ve dergiciliğiyle de çağdaş edebiyatımıza değerli yapıtlar kazandırmakla kalmamış, ona yön vermişti. Özellikle, çocuğu olarak nitelendirdiği Papirüs dergisiyle edebiyatımıza yeni çizgiler, taze renkler katmıştı
     Cemal Süreya, İkinci Yeni akımının başlangıcında, şairlerin birilerine öykündükleri dönemde, başka sanatçıları en çok etkileyen önemli bir edebiyatçı olarak belirmişti.
   
     Bunun temelinde, artık "başka türlü bir şiir" yazıldığı için değil, kendini daha önceki şiirin çizgileriyle anlatamadığı için "başka türlü bir şiire"e yönelmesi yatıyordu.
     Onunki, bilinçsizce etkilenmelerin yarattığı bir öykünme değil, bilinçli bir yapılanmaydı.
     Garip şiirinin duruluğunu koruyarak, o duruluğu zenginleştirdi; dilin olanaklarını zorladı. "Türkçe'den bir kıl kopar; içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır." diyordu. O güneşlerin, dünyaların, ırmakların peşine düştü.
    Kolaycılıktan hep kaçındı. "Alışılmış"la ilgilenmedi.
Şaşırtıcı bir imge düzenini, dizginleri bırakılmış düş gücünün çağrışımlarını yadırganmayan bir anlatım içinde verdi
     Kendi sesini hemen buldu, kişiliğini koruyarak o sesi sürekli geliştirdi.
    Şiirlerinde ilk göze çarpan, aşk ve cinsellikti: "Erotik bir şiirdir benimki. Sanırım en belirgin özelliğim budur. Dipte tarih içinde uygarlık ve var olma sorunu tartışılır."
     Tarihten ve gününün insanından kaynaklanan toplumsalcılığını inceliklerle örülü bir sanat anlayışıyla yansıttı. Anlattığından da, anlatımından da hiç ödün vermedi.
     Batı şiirini de, Türk şiirini de özümsemişti. "Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı, Zap suyunda açan Alp çiçeği"ydi. Dünya şiirinin olanaklarından yararlanırken kendi özünü hep önde tuttu.
     Şiirin bütün sınırlarını araştırdı; sadece kendisine değil, çağdaşlarına da yeni kapılar araladı.
     Bu arada "kapalı" önyargısıyla  yaklaşılan bir şiirin ne kadar açık olabileceğini kanıtladı.
     Bu özellikleriyle, İkinci Yeni akımını küçümseyenlerin bile saygıyla andıkları, yadsıyamadıkları bir sanatçıydı.
Ülkü Taner

AŞK

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.Git.
Gözlerin duru mu onlar da gidiyorlar.Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
...
Sf: 19

KANTO

Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım

Ben bereye gittimse bütün zulumlardı.
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm 
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
...
sf: 21

ASLAN HEYKELLERİ

Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da
İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
...
sf: 29

ÜVERCİNKA
...
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde.
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor.
Bütün kara parçaları  için.
                                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
...
Sf: 34

ÜLKE
...
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
...
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutmadım.
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutmadım.
...
sf: 38

GÖÇEBE

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
...
sf: 51

KİŞNE KİRAZINI ve GÖÇ, MEVSİM
...
Bir kan halkasından geçiyor ısınarak
Boğazımdan dökülen sevda sözleri,
Güzel olan her şeye sinmiş o kederden
Özür mü zafer sesi mi teşekkürler mi?
...
sf: 63

BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ
...
Annem  çok  küçükken öldü
Beni öp sonra doğur beni.
...
sf: 66

ORTADOĞU II

Savaştan da kırandan da olsa
Veremle de sıtmayla da olsa
Lacivert bir çıngıraktır ölüm
...
Savaşın vakti yoktur oysa
Ve ancak yenilgi halinde
Söz konusu olabilir geç kalma
Umudun kanayan cephelerinde
Bak yağmur yağıyor ana unsura
Kuşlar iyice alçaktan uçuyor,
Bir şey vardı hani
Yitirdim ya da hiç olmadı sanıyordum
OYsa karıişık bir anı gibi
Seni uyurken öpmesi gibi babanın
Bir ilkkar tomurcuğu gibi
Geveze dualardan sıyrılmış
Sürekli ve silik duruyor
Bak o şey sinmiş suratına
...
sf: 89

ORTADOĞU IV.
...
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza

sf 96

SAYIM

Ay ışığında oturuyorduk
Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni

sf 100

DİKKAT, OKUL VAR!
...
Aşkımız şimdi görklü bir hayatın
Yabancaya berbat bir çevirisi
Sen metinde üç beş satır atladın
Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri
...
sf 113

UÇURUMDA AÇAN
...
Aşktın sen kokundan bildim seni
...
Aşktın sen gidişinden bildim seni
...
Belki de biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa
...
sf 114

8.10 VAPURU
...
Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin  sözcükler var

sf 123

İLKOKULU BİTİRDİĞİ
...
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

sf 134

MUTSUZLUK GÜLÜMSEYEREK
...
İki çay söylemiştik orda, biri açık
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
...
sf 135

BİR ÇİÇEK
...
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

sf 136



Devamını oku »