BLOGUMUZ DÜZENLEME AŞAMASINDADIR.

27 Haziran 2016 Pazartesi

SİSSOYLU: SON İMPARATORLUK (MITSBORN 1) - BRANDON SANDERSON







Özgün Adı: Mitsborn: The Final Empire
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Akılçelen Kitaplar
Çeviren: Can Sevinç
Tür: Fantastik





         ARKA KAPAK

Bir zamanlar, dünyayı kurtarmak için bir kahraman ortaya çıkmıştı. Gizemli bir kalıtıma sahip, diyarların üstüne çöken karanlığa karşı cesurca meydan okuyan genç bir adam.

Yenik düştü.

O zamandan bu yana bin yıl geçti ve dünya, Lord Hükümdar olarak bilinen ölümsüz imparator tarafından yönetilen, kül ve sisten oluşan bir çölden başka bir şey değil. Üstelik bin yıldır bütün ayaklanmalar ağır bir hüsranla sonuçlandı.


Gecenin sahibi sisler.
Dünyanın sahibi ise Lord Hükümdar.


Ancak her nasılsa umut ölmüyor. İmparatorluğun ve hatta Lord Hükümdar'ın bile sonunu getirmenin hayalini kurmaya cesaret edebilen bir umut. Planlanmakta olan yeni bir tür isyan var; tarihin en büyük soygununun etrafında inşa edilmekte olan bir isyan, dahi bir hırsızın kurnazlığına ve beklenmedik bir kahramanın, bir sokak çocuğunun kararlılığına bir isyan.

         
       
          Dünya bin yıl önce Zifir adında bir tehlike ile karşı karşıya gelmiştir ve karşı konulmazsa dünyanın sonu gelecektir. Bin yıl önce bu işi Lord Hükümdar yapmıştır. Ancak bin yıl önceki gibi ağaçlar yeşil, çiçekler renkli, gökyüzü mavi, ve güneş sarı değildir artık. O büyük tehlikeden Lord hükümdar kurtardığı için ve bin yıldır yaşadığı için halk onu artık tanrı olarak görmektedir. Her ne kadar dünyayı kurtarmış olsa bile dünya eskisinden çok farklıdır. Sis ve külden ibarettir. İnsan yerine koyulmayan ezilmiş halk ve asillerden oluşan bir toplum yapısı vardır. Bin yıldır böyle giden düzene halk o kadar alışmıştır ki ölümsüz hükümdarın sonunu getirmeye cürret dahi edemezler. Çünkü bin yıldır yapılan tüm isyanlar başarısızlıkla suçlanmıştır. Ama buna cesaret edecek deli biri vardır: Kelsier. Kelsier bir hırsız çetesinin başıdır. Lord Hükümdar tarafından yakalanıp Hathsin Çukurları'na atılmış ancak oradan kaçmayı başarmıştır. Bu bir ilktir. O çukurlardan çıkabilen ilk ve tek kişidir. Bu nedenle adı Hathsin Firarisi olarak bilinir. Hathsin Firarisi Kelsier  Lord Hükümdar'ın sonunu getirmek ve onun hazinesine el koymak ister. Bunun için de hırsızlıktan başka şeyleri umursayan en güvendiği, yetenekli adamları toplar. Şans eseri kendi gibi sissoylu olan bir kız çocuğunu da çeteye dahil eder. Bu kızın adı da Vin. Ağabeyi tarafından terk edilmiştir ve bir hırsız çetesinde sokaklarda onca erkeğin içinde yaşamaktadıır. Her gün dayak yer. Bir kız olarak göze batmamak için her zaman sessiz ve adeta görünmez olmayı öğrenmiştir. Kelsier onu kurtarır bu hayattan. Herkes ihanet eder felsefesine inanan Vin'e arkadaşlığı, dostluğu en önemlisi güveni öğretir.

          Kelsier her ne kadar kendini beğenmiş, açgözlü olarak görünse de aslında bu işi yapmasının nedeni hiç de para değildir. Erdem sahibi bir insandır. Ancak en yakınları tarafından bile açgözlülüğü yüzünden insanları kendiyle birlikte ölüme götüreceğini söyleyerek suçlanır. Ama Kelsier'in de dediği gibi gibi "Her zaman başka bir sır vardır."
       
         Bir çok fantastik kitap okudum. Özellikle hırsızlık çeteleriyle ilgili. Ama bu kitap fantastik olmanın ötesinde ders çıkarılacak öğütlerin olduğu çok güzel bir kitaptı. İnsanın inanç ve imanı, umuduyla ilgiliydi.Umudunu ne olursa olsun yitirmemek gerektiği  ve yapamazsın diyenlere inat bin kere de başarısız olsan denemek gerektiğini çok güzel anlatıyordu. Bizler elimizdeki gücün farkında değiliz ne yazık ki. Okunmasını tavsiye edebileceğim akıcı, hiç sıkmayan ve yormayan bir kitap. Dünyası farklı olsa da adapte olması çok kolay.

Kitaptan Alıntılar
- Yalnız başınaysan kimse sana ihanet edemez.
sf. 15

- Güç sahibi olanlara itaat etmek için tek sebep, bir gün onların sahip olduğu şeyi ellerinden alabilmeyi öğrenmektir.

-Doğru inanç iyi bir pelerin gibidir. Eğer üstünüze iyi uyuyorsa, sizi sıcak tutar ve korur. Ancak tam oturmayanı boğucu olabilir.
sf. 133

-En iyi yalancılar çoğu zaman doğruyu söyleyenleridir.
sf. 222

- "Bilmiyorum"dedi Vin  şüpheci  bir şekilde. Yani; eğer kötü şansın sınırlıysa, iyi şansın da sınırlı olmaz mı? Ne zaman iyi bir şey olsa, hepsini tüketecek olduğumdan endişe ederdim.
sf. 396

-Bizim inancımız, çoğu zaman en zayıf olmasının gerekli olduğu yerde en güçlüdür. Umudun doğası budur.  Kelsier başıyla onayladı.
sf. 403

-İş neyi gördüğünde değil, neyi görmezden gelebildiğinde.
Devamını oku »

16 Haziran 2016 Perşembe

SHERLOCK HOLMES/Akıl Oyunlarının Gölgesinde-SIR ARTHUR CONAN DOYLE



Baskı Yılı: Mart 2016
Sayfa Sayısı: 396
Yayınevi: Martı Yayıncılık
Çeviren: Cumhur Mısırlıoğlu

ARKA KAPAK
İnsan beyninde çözülemeyecek kadar zor, tahmin edilemeyecek kadar karmaşık duygular ve arzular vardır. O arzuların karanlık olanlarına gelince; işte onlar oldukça soğuktur ve kişiyi adeta buzdan bir kütleye çevirir. Gözleri kör eden bu ürkütücü ruh halleri, insanın aklının ucundan bile geçiremeyeceği şeyleri yapmasını sağlar.
Benim işim, karanlıkta kalmış bu insanların yol açtığı kötülükleri sona erdirmek. Suçluları ayrı ayrı çözümleyip, her kılığa bürünebilme yeteneğimle doğru izlerin peşinden gittiğime inanıyorum. Uyguladığım yöntemler ise, en az izini sürdüğüm suçlular kadar farklı. Ve şunu bilmenizi isterim ki, kesinlikle hepsi işe yarıyor...
Sherlock Holmes

Dünyaca  ünlü dedektif Sherlock Holmes, kendine özgü karakteri ve yaşadığı birbirinden farklı maceralarıyla uzun yıllardan beri siz okurları etkisi altında tutmaya devam ediyor. Toplam 56 çarpıcı hikayeden oluşan eserin bu "ilk" kitabı, sizi insan zekasını zorlayan tuhaf suçlar ve cinayetler dünyasında gezdirirken gerçeğe giden bir yolda yalnız olmadığınızı da  hissettiriyor.


          Sherlock Holmes'in doğuşu Arthur Conan Doyle'nin başarısız hekimlik hayatı sayesinde gerçekleşti. Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi'n den mezun olduktan sonra genç Arthur bir gemide cerrah olarak hizmet etmeye başladı. Daha sonra Southsea2da kendi muayenehanesini açtı. Ancak bir sorun vardı.Kimse kendisine muayene için gelmiyordu. O kadar çok boş vakti vardı ki ufak öyküler ve hikayeler yazmaya başladı. Bu hikayelerle yazarlıkta ilerleyen Doyle, ileride Sherlock Holmes'i yaratacaktır.

        Şimdi kitaba gelecek olursak Sherlock Holmes yasal olmayan bir dedektiftir. Çözdüğü olaylarla birlikte ünü dilden dile yayılmıştır. Başı derde düşen Sherlock Holmes'in kapısını çalar. Ancak Sherlock Holmes sadece ilgisini çeken davalara bakar. Soylulardan krallara bir çok kişinin çözülmesi imkansız gibi görünen sorununu sıradışı gözlem dehası ile çözer.

Kitap on iki hikayeden oluşmaktadır.
Bohemya'da Skandal
Bir Kimlik Vakası
Kızıl Saçlılar Kulübü
Boscombe Vadisi'nin Esrarı
Beş Portakal Çekirdeği
Bükük Dudaklı Adam
Mavi Yakut
Benekli Kordon
Mühendisin Baş Parmağı
Asil Bekar
Zümrüt Taç
Akgürgenlerin Esrarı

Sherlock Holmes'in bu dedektiflik maceralarını en yakın arkadaşı doktor Watson aktarıyor. Sherlock Holmes bir çok davasına onu da yanında götürür. Sherlock'la aynı şeyleri görmesine rağmen aynı anlamları çıkaramaz. Onun müthiş zekasına ve gözlemci ruhuna hayretle bakar ve olayları kaleme alır.

        Sherlock Holmes'i okuduktan sonra insan yazarın bir dedektif olmamasına rağmen ipuçlarını bu kadar zekice nasıl değerlendirebilir diye hayret ediyor. Bizim günlük hayatta rutin olarak gördüğümüz sıradan şeylerden inanılmaz sonuçlar çıkarabiliyor. Kitabı bitirdikten sonra her şeyden şüphe duymaya ve gördüğüm her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışırken buldum kendimi.


















Devamını oku »

9 Haziran 2016 Perşembe

DOKUZ GÜN - GILLY MACMILLAN



Özgün Adı: Burnt Paper Sky
Sayfa Sayısı: 493
Tür: Gerilim
Çeviren: Murat Karlıdağ
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Yabancı Yayınları

          Benedicht Fitch ve fotoğrafçı olan annesi Rachel bir pazar günü Leigh Ormanı'nda yürüyüşe çıkarlar. Ben sekiz yaşında kum kahvesi saçlara ve mavi gözlere sahip güzel bir çocuktur. Rachel oğluyla birlikte güzel bir zaman geçirmek istemiştir. Ancak her şey kabusa döner. Ben annesinden salıncağa önden koşarak gitmek için izin ister. Rachel'in annelik içgüdüleri "Hayır seni oraya kadar ben götürmeliyim." dese de izin vermiştir. Hem daha önce de buraya birlikte gelmişlerdi ne olabilirdi ki? Ama hata yapmıştır.Ben köpeğiyle birlikte önden koşturmaya başlar. Rachel salıncağa geldiğinde Ben'i bulamaz.Ben ortalıklarda yoktur. Salıncak ileri geri hafifçe sallanmaktadır. Ben'e seslenir ama ağaçların yapraklarının rüzgarda çıkardığı seslerden başka ses yoktur. İşte o zaman  Ben'in kaybolduğunu idrak eder. Dünyası başına yıkılır. Rachel o günden sonra içgüdülerine güvenmesi gerektiğini acı da olsa öğrenecektir.

          Polisler her yeri arar, herkesi sorgular. Çocuk kayıplarında ilk üç saat çok önemlidir. Ancak ilk on iki saat geçmiştir bile.Ormandaki gölde bir torba içerisinde Ben'in kıyafetleri bulunmuştur. Yani Ben kaybolmamıştır. Kaçırılmıştır. Ben'in vaktini geçirdiği herkes sorgulanır. Annesi, babası, öğretmenleri, o saatte ormanın yakınlarında görülen herkes. Fakat Ben'in izine  ulaşamazlar.

          Kamuoyunun desteğini almak için bir basın toplantısı düzenlenir. Toplantıda Rachel Ben'i kaçıran kişiye onu kızdırmadan ve iş birliğine davet eden bir yazıyı okuyacaktır. Ancak Rachel sinirlerine hakim olamaz ve tehdit edici cümleler sarf eder. O an için doğru olanı yaptığını sanır ama tek kelimeyle basın toplantısını batırmıştır. Ekranlarda isterik, kontrolsüz bir kadın imajı çizmiştir. Herkes onu suçlar. Nasıl bir anne evladını ormanda yalnız bırakır? Yoksa Ben'e annesi mi zarar verdi? Halk sosyal medyada bunları konuşmaya başlar. Rachel herkesin tepkisini çeker. Rachel'ın aslında o gün ormanda Ben'in yalnız gitmesine izin verirken düşündüğü Ben'in kendi başına sorumluluk alabilen, güçlü biri olmasıydı. Tıpkı bir babanın yapacağı gibi. Çünkü Rachel eşinden ayrıdır ve Ben için o gün baba rolünü üstlenmiştir.

          Kamuoyunun, Ben'in ailesinin, arkadaşlarının merak ettiği tek bir şey vardı.
Beneditch Fitch nerede ve ona ne oldu ?




Devamını oku »

1 Haziran 2016 Çarşamba

SOLUĞUNDAN ÖPTÜM SENİ - CEMAL SÜREYA








Eser Adı: Soluğundan Öptüm Seni
Yazar: Cemal Süreya
Tür: Şiir
Sayfa Sayısı: 136
Baskı Yılı: 2003
Yayınevi: Adam Yayıncılık

                                                                      



CEMAL SÜREYA
Cemal Süreya (1931-1990), Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en özgün sanatçılarından biridir. Doğduğu Erzincan'dan Paris'e uzanan bir yaşam serüveni içinde Maliye Müfettişliği, Darphane Müdürlüğü gibi görevlerde bulunmuş, ama "temel işi" olarak hep şiiri görmüştü.
     Sadece şiirleriyle değil, denemeleri, eleştirileri ve dergiciliğiyle de çağdaş edebiyatımıza değerli yapıtlar kazandırmakla kalmamış, ona yön vermişti. Özellikle, çocuğu olarak nitelendirdiği Papirüs dergisiyle edebiyatımıza yeni çizgiler, taze renkler katmıştı
     Cemal Süreya, İkinci Yeni akımının başlangıcında, şairlerin birilerine öykündükleri dönemde, başka sanatçıları en çok etkileyen önemli bir edebiyatçı olarak belirmişti.
   
     Bunun temelinde, artık "başka türlü bir şiir" yazıldığı için değil, kendini daha önceki şiirin çizgileriyle anlatamadığı için "başka türlü bir şiire"e yönelmesi yatıyordu.
     Onunki, bilinçsizce etkilenmelerin yarattığı bir öykünme değil, bilinçli bir yapılanmaydı.
     Garip şiirinin duruluğunu koruyarak, o duruluğu zenginleştirdi; dilin olanaklarını zorladı. "Türkçe'den bir kıl kopar; içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır." diyordu. O güneşlerin, dünyaların, ırmakların peşine düştü.
    Kolaycılıktan hep kaçındı. "Alışılmış"la ilgilenmedi.
Şaşırtıcı bir imge düzenini, dizginleri bırakılmış düş gücünün çağrışımlarını yadırganmayan bir anlatım içinde verdi
     Kendi sesini hemen buldu, kişiliğini koruyarak o sesi sürekli geliştirdi.
    Şiirlerinde ilk göze çarpan, aşk ve cinsellikti: "Erotik bir şiirdir benimki. Sanırım en belirgin özelliğim budur. Dipte tarih içinde uygarlık ve var olma sorunu tartışılır."
     Tarihten ve gününün insanından kaynaklanan toplumsalcılığını inceliklerle örülü bir sanat anlayışıyla yansıttı. Anlattığından da, anlatımından da hiç ödün vermedi.
     Batı şiirini de, Türk şiirini de özümsemişti. "Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı, Zap suyunda açan Alp çiçeği"ydi. Dünya şiirinin olanaklarından yararlanırken kendi özünü hep önde tuttu.
     Şiirin bütün sınırlarını araştırdı; sadece kendisine değil, çağdaşlarına da yeni kapılar araladı.
     Bu arada "kapalı" önyargısıyla  yaklaşılan bir şiirin ne kadar açık olabileceğini kanıtladı.
     Bu özellikleriyle, İkinci Yeni akımını küçümseyenlerin bile saygıyla andıkları, yadsıyamadıkları bir sanatçıydı.
Ülkü Taner

AŞK

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.Git.
Gözlerin duru mu onlar da gidiyorlar.Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
...
Sf: 19

KANTO

Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım

Ben bereye gittimse bütün zulumlardı.
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm 
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
...
sf: 21

ASLAN HEYKELLERİ

Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da
İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
...
sf: 29

ÜVERCİNKA
...
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde.
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor.
Bütün kara parçaları  için.
                                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
...
Sf: 34

ÜLKE
...
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
...
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutmadım.
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutmadım.
...
sf: 38

GÖÇEBE

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
...
sf: 51

KİŞNE KİRAZINI ve GÖÇ, MEVSİM
...
Bir kan halkasından geçiyor ısınarak
Boğazımdan dökülen sevda sözleri,
Güzel olan her şeye sinmiş o kederden
Özür mü zafer sesi mi teşekkürler mi?
...
sf: 63

BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ
...
Annem  çok  küçükken öldü
Beni öp sonra doğur beni.
...
sf: 66

ORTADOĞU II

Savaştan da kırandan da olsa
Veremle de sıtmayla da olsa
Lacivert bir çıngıraktır ölüm
...
Savaşın vakti yoktur oysa
Ve ancak yenilgi halinde
Söz konusu olabilir geç kalma
Umudun kanayan cephelerinde
Bak yağmur yağıyor ana unsura
Kuşlar iyice alçaktan uçuyor,
Bir şey vardı hani
Yitirdim ya da hiç olmadı sanıyordum
OYsa karıişık bir anı gibi
Seni uyurken öpmesi gibi babanın
Bir ilkkar tomurcuğu gibi
Geveze dualardan sıyrılmış
Sürekli ve silik duruyor
Bak o şey sinmiş suratına
...
sf: 89

ORTADOĞU IV.
...
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza

sf 96

SAYIM

Ay ışığında oturuyorduk
Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni

sf 100

DİKKAT, OKUL VAR!
...
Aşkımız şimdi görklü bir hayatın
Yabancaya berbat bir çevirisi
Sen metinde üç beş satır atladın
Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri
...
sf 113

UÇURUMDA AÇAN
...
Aşktın sen kokundan bildim seni
...
Aşktın sen gidişinden bildim seni
...
Belki de biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa
...
sf 114

8.10 VAPURU
...
Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin  sözcükler var

sf 123

İLKOKULU BİTİRDİĞİ
...
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

sf 134

MUTSUZLUK GÜLÜMSEYEREK
...
İki çay söylemiştik orda, biri açık
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
...
sf 135

BİR ÇİÇEK
...
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

sf 136



Devamını oku »

29 Mayıs 2016 Pazar

LOCKE LAMORA'NIN YALANLARI - SCOTT LYNCH


CENTİLMEN PİÇ SERİSİ BİRİNCİ KİTAP


Özgün Adı: The Lies Of Locke Lamora
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 580
Tür: Fantastik
Çeviren: Cihan Karamancı
Yayınevi: İthaki Yayınları

Fantastik kitapları her zaman sevmişimdir. Locke Lamora'nın Yalanları'nı da sevdim.Fakat okurken zaman zaman sıkılmadım değil. Sanırım bana göre değildi bu kitap. Çünkü sürekli yeni terimler,yeni isimler öğrenmek zorunda olmak beni sıktı. Şu anki dünyadan tamamen farklı bir dünyada geçiyor ve akla gelebilecek her şeyin farklı bir ismi var. Çoğu zaman anlayabilmek için tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Sürekli anlamaya çalıştığım için kendimi kitabın sıra dışı hikayesine kaptırabilmem uzun zaman aldı. Öyle ki ama yeter artık deyip kapattığım oldu kitabı. Kitaba ancak Locke'nin intikam ateşiyle yandığı bölümlerden itibaren dalabildim. O andan itibaren de elimden bırakamadım, soluksuz okudum. Zekice kurgulanmış bir hikayeye sahip.Şunu belirtmeden edemeyeceğim, çevirmen müthiş bir iş çıkarmış. Bu kadar deyimi nasıl bu kadar başarılı bir şekilde çevirmiş hayret ettim doğrusu.Türkçe'sini bile okuyup anlamakta zorlandım ben. Çevirmeni alkışlıyorum.

Hikayeye gelecek olursak diğer otuz çocukla beraber Yangın Yeri yetimlerinden olan Locke, Hırsızbaşı tarafından Gölgeler Tepesi'ne getirilir. Hırsızbaşı bu çocukları nitelikli birer hırsız haline getirmek amacıyla eğitir. Verilen görevleri yerine getiremeyen çocukları akşam boğaz yakan zencefil yağı beklemektedir.


Locke çok kurnaz ve beceriklidir. Çalmak ve yalan söylemek onun için bir zorunluluktan ziyade bir hobi gibi zevk aldığı bir iştir. Ancak yaşı gereği ihtiyatlı değildir ve akıl almaz oyunlarla kurduğu komplolar sonucu Hırsızbaşı'nın başını sürekli belaya sokmaktadır. Sonunda Locke'nin bir kaç çocuğun ölümüne neden olmasıyla beraber ölüm fermanı gelmiştir. Her yetim için inzibatlara para ödemek zorunda olan Hırsızbaşı zarar etmek istemez ve çocuğun ölmesindense onu kendini Perelandro Tapınağı'nın rahibi olarak gösteren Zincir'e satar. Gözsüz rahip de aslında bir hırsızdır. Ama Hırsızbaşı gibi bir hırsız değildir. Calo ve Galdo Sanza ikiz kardeşlerden sonra Centilmen Piçler çetesine Locke'yi de kattıktan sonra Camorr şehrinin soylularını planlar kurarak büyük vurgunlar yapmak için yetiştirir. Daha sonra çeteye ailesini bir yangında kaybeden tüccar oğlu Jean Tannen'i de katar. Çocukların dövüş sanatlarından bir çok tarikatın müritliğine, çiftçilikten soyluluğa kadar her şeyi öğrenmelerine sağlar. Birkaç dil de öğrenirler. Böylelikle çocuklar her kılığa rahatlıkla girebilirler.





Zincir öldükten sonra son üyeleri Böcek'in de Centilmen Piçler'e katılmasıyla birlikte çete son halini alır. Camorr'un zengin soylularını bin bir kurnazlıkla dolandırarak çok büyük vurgunlara imza atarlar. Çetenin lideri Locke Lamora'nın  adı Camorr vatandaşları arasında Camorr'un Bela'sı olarak efsane gibi anılmaya başlar. Onun bir uydurmaca olduğunu düşünen soylular da yok değil. Ama o tamamen gerçek. Söylediği yalanların aksine fazlasıyla gerçek.

Camorr'un çetelerinin bağlılık yemini ettiği Capa'sı Barsavi'ye kendince sebeplerinden ötürü kin duyan Gri Kral lakaplı bir adamın Locke'yi bir gece kaçırmasıyla birlikte olaylar karışır.
Fantastik severler için önerebileceğim güzel bir kitap. Eğlenceli, esprili bir yanı da var. Tek ayak üstünde kırk yalan söyleyen çetenin gerçek dostlukları, sıkı birer hırsız olmalarına rağmen birbirlerini daima koruyup kollayacak ve ölümleri pahasına da olsa birbirlerine asla ihanet etmeyecek ahlaka sahip olmaları kitabı sevmemde en büyük etkenlerden biri. Okumanızı tavsiye ederim.



Devamını oku »

18 Mayıs 2016 Çarşamba

SERENAD - ZÜLFÜ LİVANELİ


Tür: Tarih-Dram
Baskı Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 484
Yayınevi: Doğan Kitapçılık

Serenad... Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Çok sevdiğim kitaplar hakkında yazmak zor oluyor benim için.Çünkü hakettiği değeri verememekten korkuyorum. Serenad da benim için böyle kitaplardan.Her zaman ayrı bir yeri olacak bu kitabın benim için.Zaman zaman gözlerim doldu,ellerim titreyerek çevirdim sayfaları.Dünyama yeni deryalar açan,gönül telimi sızlatan çok naif bir kitaptı.Her insanın bu kitaptan öğreneceği şeyler var diye düşünüyorum.

Şimdi biraz kahramanlarımızdan bahsedelim :

Ana Karakterler

Maya Duran: İstanbul Üniversitesi'nde Halkla ilişkiler görevini yürüten bir memurdur.Pek çok kez üniversiteye gelen misafirlerle ilgilenme işini üstlenmiştir.Eşinden ayrılmış, Kerem adında bilgisayar başından kalkmayan bir oğlu vardır.

Maximillian Wagner: Alman asıllı Amerikalı bir profesördür. 87 yaşındadır ve İstanbul Üniversitesi'nde 30'lu yıllarda hocalık yapmıştır. Profesörün İstanbul'da olmasından devlet güçleri rahatsızlık duymaktadır.

Maya'dan soğuk bir kış günü Amerika'dan gelen profesör Wagner'i karşılaması istenir ve böylece hikaye başlar. Maya oğluyla kuşak çatışması yaşayan, eşinden ayrıldıktan sonra oğlunun sorumluluklarıyla omzuna yük binmiş kariyer sahibi bir kadındır. Rayında gitmeyen hayatıyla uğraşan Maya bu sırlarla dolu, gizemli profesörün sırlarının ışığında kendi içinde, geçmişinde uzun bir yolculuğa çıkıyor.
Max Şile'ye gitmek ister ve Maya Max'la birlikte Şile yoluna koyulur. Profesör, Maya ve şoförden ayrılıp dondurucu soğuğun olduğu bu günde deniz kenarına iner ve kemanını çıkarıp çalmaya başlar. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayan bu yaşlı adam soğuğa dayamaz, bayılır. Max, Maya'nın yardımıyla bir otele götürülür. Max'ın vücut ısısı giderek düşer ve ölmek üzeredir. Maya bin bir güçlükle ve kendine has bir teknikle onu sıcak tutmayı başarır. Maya daha sonra onu hastaneye götürdüğünde yapılan tetkiklerde profesörün kanser olduğunu öğrenir.
Maya tüm bu olaylara bir anlam veremez. Baygınken sayıkladığı isimin kime ait olduğunu, soğuk bir günde niçin Şile'ye gelip deniz kıyısında bayılana kadar keman çaldığını, her şeyi merak eder. Hayatını borçlu olan Max tüm hikayesini Maya'ya anlatmaya başlar. Maya çok ama çok acı bir hikayeye tanık olacaktır. Duydukları onu derinden etkileyecektir.

Yahudi soykırımı günlerinden Türkiye akademik tarihine, Kırım Türklerinin eskide kalan ama kimileri için acısı taze günlerinden günümüzün sorunlarına kadar bir çok yelpazedeki soruna değinildiği, zaman zaman eleştirisel yaklaşıldığı, zaman zaman da bir kabullenişin görüldüğü çok özel bir eser.
Bu eseri özel yapan nedenlerden biri de, hikayenin bir erkeğin kadının gözünden,kadının diliyle yazmadaki başarısıdır.
Sizi tarih ve bugünle yüzleştirip sığ hayatlarımızı sorgulatan müthiş bir baş yapıt.


Kitaptan Alıntılar

-"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak.Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır.Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama'Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru"
(sf. 88)

-"Senden çalınabilen bilgi senin değildir."
(sf. 240)

-"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun."
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan.Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."

-"Bu dünyada nereye gitsen doğanın güzelliği ve insanoğlunun zalimliği karşına çıkıyor."

-"Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra sarılmanın ne anlamı kalır!"

-"Haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kılıyoruz..."

-"Bilgi ne garip şeydir.Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu."

Devamını oku »

17 Mayıs 2016 Salı

OSMAN: AŞK - BEYAZIT AKMAN




     Kitabın Adı: Osman: Aşk 
     Yazarı: Beyazıt Akman
     Tür: Tarih
     Basım yılı: Mart 2016
     Yayınevi: Epsilon
     Sayfa sayısı: 590





ARKA KAPAK
On üçüncü asrın sonları.Anadolu savaş ve kan içinde.İnsan kellelerinden kulelerle kalplere terör salan Doğulu barbar Moğollar,Batılı fanatik Haçlı orduları ve hain haşhaşinler..Ve Türkleri tamamen bitirmek niyetinde olan İmparatorluk varisi tekfurlar..
Bu kaostan bir cihan lideri doğmak üzere..
Küçük bir uç beyliğinden çıkarak bu katliamlara dur diyecek,umudun ve adaletin adı olacak bir genç!

Kuruluş hiç böyle anlatılmadı.
En son araştırmalar ışığında dört yılda yazıldı.
İki ciltlik bir epik, film tadında bir roman.
Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran, ona adını veren kahramanın hikayesi.

Şövalye Mihal'in gözünden, Marko Polo'nun seyahatnamesinden ve
Yunus Emre'nin kalp gözünden Osman.
Türk ve dünya edebiyatının en kapsamlı Osman Gazi çalışması.
Yeni kuruluş yılı olarak kabul edilen ve Osman Bey'in Doğu Roma İmparatorluğu ile savaşı 1302 Bafeus Muharebesi'nin ilk romanı.

Akademisyen-yazar Beyazıt Akman'ın merakla beklenen bu büyük epiğini iki kitap halinde yayınlıyoruz.
Birinci kitap: Osman'ın çocukluğu,gençliği, Rabia ile tanışması, ona Aşık oluşu.. Şeyh Edebali'nin dergahında insan-ı kamil olma serüveni.Şövalyelerle ilk çarpışmalar,tekfurlarla ilk savaşlar,haşhaşinlerle hesaplaşma ve büyük bir ihanet.

İkinci Kitap: Osman en büyük kabuslarıyla yüzleşiyor,zorlu bir birlik mücadelesi veriyor.Mihal kritik bir karar aşamasına geliyor ve Aşık Yunus'un yolu Osman'la son kez kesişiyor.1302 Bafeus Muharebesi kitabın görkemli finalini oluşturuyor.

İmparatorluk: Osmanlı Klasik Çağı Serisi





             
           Beyazıt Akman'ın daha önce Dünyanın İlk Günü  ve Son Seferad kitaplarını okumuştum.Dünyanın İlk Günü'nü okuduktan sonra daha güzel tarih romanı yazılamaz diye düşünüyordum ki yanılmışım.Yanılmış olmak hiç bu kadar keyif vermemişti daha önce.Osman: Aşk ve Savaş öncekilerden de güzel.Final sınavlarım olmasına rağmen bu kitap yüzünden notlarıma elimi sürmek bile gelmedi içimden, kalkamadım başından.İki kitabı toplam üç günde bitirdim.

              


                 Şimdi biraz  hikayeye değinmek istiyorum:
Kayı boyu lideri Ertuğrul Bey'inin öfkeli,kalıbına sığmayan,söz dinlemeyen,özgür bir ruhlu oğlu Osman Şeyh Edebali'nin kızına aşık olur. Onu tekrar görmeyi, evcilleştirdiği kartalını ona göstermeyi iple çeker.Şeyh Edebali ise kızından uzak durmasını ister. Osman'ı haylaz bir çocuk olarak görür.

                Osman büyür genç bir delikanlı olur.Bu sırada da Ertuğrul Bey artık yaşlanmıştır ve sağlığı bozulmuştur.Ertuğrul Bey öldükten sonra Osman'ın bey olmasını istemeyen en yakınları tarafından ihanete uğrar ve esir düşer.Bu kişi o kadar yakın gördüğü biridir ki o zamana kadar şüphelenmişse bile ihaneti konduramadığı biridir.Osman'ın esir düştükten sonra yaşadığı olaylar,yolunun dergaha düşmesi ,orda geçirdiği uzun ve yalnız günler bu deli oğlana aklı selim davranmayı,öfkesini doğru kullanmayı,bir beyin nasıl olması gerekiyorsa öyle olmayı öğretmiştir.Anladığı en önemli şeylerden biride babasının yürüttüğü barış politikasının devam ettirilmesinin artık imkansız olduğudur.Bundan sonra zorba Rum tekfurlarına kök söktürecektir.Osman'ın ünü tüm Anadolu'ya yayılacaktır.Artık adalet timsali haline gelecektir.Öyle ki Rum halkı Türkler tarafından haksızlığa uğratıldığında bile Osman Bey'e çekinmeden şikayete gelebileceklerdir.Osman'ı keçi çobanı diye küçük gören Rum tekfurları onun giderek güçlendiğini ve ilgi gördüğünü farkedecekler ve tüm Türkleri tarih sahnesinden silmek için seferber olacaklardır.Hatta birbirlerine hınç ile dolu Latinler ile Ortodokslar bile bir araya gelecektir.
                Osman ve obasındaki her bir ferdin geleceği karşısında dizilen düşmanlarını alt etmesine bağlıdır.Osman'ın savaşı ölüm kalım savaşıdır.O tekfurlardan ya da şövalyelerden ziyade içlerindeki iltihaplı bir irin gibi uç vermiş Türklerin ihanetinden ve desteklerini alamamaktan korkmaktadır.Çünkü Osman farkındadır bu savaşı ancak seferber olurlarsa kazanabileceklerinin.Ama diğer Türk Beylikleri birleşseler daha Osman'ın hiç şansı olmadığını düşünürler ve Bizans'ı karşılarına almak istemezler.Onları ikna etmek hiç de kolay olmayacaktır.


           Beyazıt Akman'ın tüm kitapları kütüphanemin baş tacıdır.Tarih tutkunu olduğum için ve Beyazıt Akman'ın tarzını çok sevdiğim için yeni kitabının çıkacağını ilk duyduğumda deyim yerindeyse havalara uçtum.Çıkar çıkmaz sağolsun bir arkadaşım bana alıp hediye etti.Ona buradan tüm sevgi ve saygılarımla..
Akman her zaman olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğratmadı.Eğer henüz Beyazıt Akman okumadıysanız ve tarih kitaplarının sıkıcı olduğunu  düşünüyorsanız birde bu kitabı ve diğer kitaplarını deneyin.







Devamını oku »

13 Mayıs 2016 Cuma

YEŞİL YOL-STEPHEN KING

                            ARKA KAPAK
Acımasız katillerin bulunduğu Could Mountain Hapishanesi'nin E bloğuna hoşgeldiniz.Buradaki mahkumlar "Yaşlı Sparky" diye bilinen elektrikli sandalye için sıralarını beklerlerdi.
Hapishane gardiyanlarından Paul Edgecombe için bütün katiller aynıydı.Ta ki John Coffey adındaki mahkumla tanışıncaya dek.Dev cüsseli,çocuk kalpli bu adam Edgecombe'un hayatını değiştirecektir.
Tüylerimin diken diken olduğu,zaman zaman gözlerimin dolduğu bazen de tebessüm ettiren bir kitaptı.
Paul Edgecombe Could Mountain Hapishanesi E bloğunun başgardiyanıdır.Bir gün E bloğa koyu derili,kel kafalı,devasa boyutlara sahip bir mahkum getirilir.Daha onu ilk gördüğü andan itibaren ters giden birşeyler olduğunu sezer ama anlamlandıramaz.Zira elini ilk sıktığı mahkum bu dev mahkumdur.Daha sonra öğrenecektir ki bu dev cüsseli adamın hiç kimseyi incitmeyecek kadar güzel bir kalbi vardır ve o Allah'ın bir lütfudur.Bu mahkumun adı John Coffey.John'un da dediği gibi kahve gibi ama yazılışı farklı.Ayakkabı bağcığının nasıl bağlandığı dahil herşeyi unutan,sadece adının yazılışını bilecek kadar okuma yazma bilen,karanlıktan korkan,bu saf kalpli adam nasıl oldu da iki küçük kıza tecavüz edip,öldürdü.Beyazlar bunu yapabilmesi için onun siyah ve dev gibi olmasını yeterli gördüler.Paul Edgecombe ve diğer gardiyanlar onu tanıdıktan sonra E bloğunda kalamadılar.Paul Edgecombe o güne kadar 77 kişinin ölüm emrini vermişti.Bu o sandalyeye oturan herhangi bir mahkumun öldürdüğünden çok fazla bir rakamdı.Ama  John Coffey'in elektrikli sandalyeye oturduğu gün "İkiye getir." emrini vermek hiç bukadar zor olmamıştı.
Biraz elektrikli sandalyenin geçmişinden bahsetmek istiyorum.Bu idam yöntemi ilk olarak 80'li yıllarda Thomas Edison ile George Westinghouse arasındaki doğru akım, alternatif akım tartışması yüzünden ortaya çıkmıştır.Edison kesinlikle alternatif akımın  kullanılmaması gerektiğini göstermek için  kedilere alternatif akım şokları vererek deney yapmakta ve yetkililere tehlikeleri anlatmaktaydı.Bu sırada New York eyaleti suçluları asarak idam ediyordu.Fakat bu idamlar sırasında korkunç olaylar meydana geliyordu.Örneğin fazla uzun urgan kullanıldığı için suçlunun
kafası kopuyordu.Yetkililer Edison'un bu deneylerini fark ettiler ve bu akım sistemini iyi bir idam yöntemi olacağına karar verdiler.
Elektrikli sandalyenin ilk kurbanı kız arkadaşını öldürmekten yargılanan William Kemmler'dir.1988 yılında elektrik sandalye ile hayatına son verilmiştir.Kemmler'in vücudundan 2.000 volt geçmiştir.
Tekrar kitaba dönecek olursak çok güzel,okunmaya değer bir kitaptı.Önyargılı insanlara ders niteliğindeydi.İnsanın vicdanında,kalbinde bir yerlere dokunuyor.Bu kitabın yine kendi adıyla ABD yapımı filmi de vardır.Film'de Tom Hanks başrolde.Esaretin Bedeli ve Forrest Gump'ı izleyenler bilir Tom Hanks'in ne kadar usta bir oyuncu olduğunu.Filmimin de çok güzel olmasına rağmen ben her zaman kitabının önce okunmasından yanayım.Kitabını okumak her zaman daha keyifli oluyor.
                                                                                                                                           
                                                                                                                                           

Devamını oku »

10 Mayıs 2016 Salı

ÇARŞAMBA KİTAP FUARI (14-22 MAYIS)

ALİ FUAD BAŞGİL KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ-ÇARŞAMBA KİTAP FUARI (14-22 MAYIS)

   

     Samsun'un Çarşamba ilçesinde Ali Fuad Başgil Kültür Etkinlikleri kapsamında dördüncüsü düzenlenecek olan Çarşamba Kitap Fuarı 14 Mayıs'ta kapılarını kitap severlere açmaya hazırlanıyor.

     2013 yılından buyana Ali Fuad Başgil Anadolu Lisesinin emektar öğretmenlerinin çabaları ve 3Yüz Organizasyon'un işbirliği ile başlayan Çarşamba Kitap Fuarı Vefa AVM'de 14-22 Mayıs tarihleri arasında birçok yayınevi ve yazara ev sahipliği yapacak.Geçen sene 81 yayınevi ve 81 yazar ağırlamıştı.

     Ben bir Çarşambalı ve Ali Fuad Başgil Anadolu Lisesi mezunu olarak geçen yıl katılamadığım için çok üzülmüştüm.Bursa'da öğrenim gördüğüm için gelememiştim.İlk yıllarında nasıl kurulduğuna, öğretmenlerimin çabalarına bizzat tanık olmuştum.Açıkçası bu kadar büyük bir organizasyon olabileceğini düşünmemiştim.Her yıl onlarca yayınevi ve yazar ağırladığı gibi çok büyük bir ilgi de gördü.İlk yıl fuar çadırında yapılan fuar daha sonra Vefa AVM'ye taşındı.Kısmetse bu yıl fuara katılacağım .14 Mayıs'a uçak biletimi aldım bile.

     14-22 Mayıs tarihlerinde Samsun'da bulunan tüm kitap kurtlarına duyurulur.

4.Çarşamba Kitap Fuarı Günlük Program Takvimi








Devamını oku »

MILLENNIUM SERİSİ 1-EJDERHA DÖVMELİ KIZ-STIEG LARSSON

                           
Özgün AdıMan Som Hatar Kvinnor
    The Girl With The Dragon Tattoo
Baskı Yılı: 2012 (33.Baskı)
Sayfa sayısı: 646
Tür: Polisiye-Macera
Çeviren: Ali Arda

Yayınevi: Pegasus Yayınları


    ARKA KAPAK
                            
41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson’un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız’ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi ‘bundan daha iyisi yapılamaz’ diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.
“Olağanüstü… Okuyucular kitabı okurken yerlerinden bile kıpırdayamayacak.”
-SUNDAY TIMES
“Bu kitabı okumaya başladı- ğınızda, ilk adımı hiç atmamış olmayı dileyeceksiniz. Çevreniz kararacak ve kendinizi öykünün içinde bulacaksınız…”
-BILD AM SONNTAG
“Bu kitap kendisi için söylenen her bir övgü sözcüğünü hak ediyor… Üçlemenin geri kalan iki kitabı bunun yarısı kadar bile iyi olsa, Larsson bize müthiş bir miras bırakmış olacak.”
-SHARON WHEELER
“Larsson’un bu kitabı saatli bir bomba gibi…”
-BOB CORNWELL
“Hipnotize edici.”
-USA TODAY
“Tam bir dinamit.”
-LIZ SMITH
“Çılgınca… Müthiş bir gerilim.”
-THE WASHINGTON POST
“Büyük bir açlıkla okunacaktır…”
-OBSERVER
“Larsson’un kitapları hayatımız için bir tehlike oluşturuyor. Parklar okuyucularla tıka basa dolacak, çalışma dünyası altüst olacaktır. Bütün bunların nedeni hiç kimsenin kitabı elinden bırakamamasıdır.”
-BAMS
    
      Eğer son zamanlarda okunacak çok güzel bir polisiye-macera kitabı arıyorsanız  hemen şimdi size en yakın kitapçıya gidip Ejderha Dövmeli Kız'ı satın almanızı öneririm.Çok güzel demek az bile kalır."Müthiş","bağımlılık yapıcı","etkileyici" daha uygun sıfatlar olabilir.Güzel olmasından öte çok akıcı bir kitaptır.600 sayfadan fazla olmasına rağmen "Bu bölüm de bitsin bırakırım" diye diye sabah başladığım kitabını gecesine bitirdim. Milenyum serisinin hepsini ise 4-5 gün içerisinde bitirdim.Üç kitaptan oluşan serinin her kitabı bir öncekinden daha güzel.Ateşle Oynayan Kız, Ejderha Dövmeli Kız'dan,Arı Kovanına Çomak Sokan Kız,Ateşle Oynayan Kızdan daha güzel.
     
     Polisiye kitabı olmasına rağmen yazar pek çok yerde İsveç'in toplumsal,sosyal yaşamına eleştirilerde bulunmaktadır.Ayrıca her bölüm başında İsveç'le ilgili istatistiklere yer vermektedir.Bir kitapta aradığınız pek çok şeyi bulabilirsiniz .İlgi çekici özgün karakterler,akıcılık,heyecan,olayların birbiriyle bağlantılı olması,dram ve biraz da hiciv.




Ana Karakterler

Lisbeth Salander: Hikayemizin baş kahramanı.Yani bir ejderha dövmesine sahip kızımız.Sıradışı bir zeka örneği,zeki olmasının yanında hem asi hem de cesurdur.İnanılmaz bir görsel hafızaya sahiptir.Kadınsı vücut hatlarına sahip olmamasına rağmen kendine has bir çekiciği vardır.24 yaşında, tek başına yaşayan araştırmacı bir ruha sahiptir.Hiç kimseyle mümkün olduğunca konuşmayan, asosyal,çarpık ilişkileri olan dünyanın sayılı hackerlerindendir.

Mikael Blomkvist: Millennium dergisinin yazı ileri müdürü ve ortaklarından biridir.İstediği her şeyi elde edene kadar durmayan, gözü  kara,tuttuğunu koparan ünlü bir gazetecidir.Derginin evli olan başarılı editörü Erika Berger ile ilişki içerisindedir.Üstelik bundan Erika'nın kocasının da haberi vardır.

     Lisbeth Milton Security'de çalışmaktadır.İşe önce fotokopi çekme,getir götür gibi ayak işleriyle başlamış ancak daha sonra kendini göstererek güvenlik şirketi müşterileri için özel araştırmalar yapar hale gelmiştir.Küçük yaşlardan itibaren ailesi ve çevresiyle sorunlar yaşamış,içine kapanmış sorunlarından kimseye bahsedememiştir.Üst güçler tarafından haksızlığa uğrayıp topluma zararlı gerekçesiyle akıl hastanesine kapatılmıştır.Fiil ehliyeti elinden alınmıştır.Tek dostu eski vasisidir.Ona bir çok iyiliği dokunmuştur.Yeni vasisi olan avukat Bjurman ile başı derttedir.Ama Bjurman'ın Lisbeth ile ilgili bilmediği bir şey vardır: Lisbeth kendi adaletini kendi sağlar ve er ya da geç intikamını muhakkak alır.

     Mikael Blomkvist'e gazatesinde bilyoner bir iş adamı aleyhine yayımladığı bir takım iddialar nedeniyle dava açılır.Mikael davayı kaybeder ve zor zamanlardan geçer.Ünlü gazetecilik kimliği zarar gören Mikael Blomkvist'in imdadına başka bir zengin iş adamı Henrik Vanger yetişir.Yardım elini uzatmak için tek bir şartı vardır.Ailenin küçük kızı olan yeğeni yıllar önce kaybolmuştur ve izine bir daha rastlanılamamıştır.Henrik Vanger'in şartı Harriet'in başına ne geldiği ve şimdiki akıbetinin ne olduğunu öğrenmesidir. Mikael'ın Harriet'i bulma uğrunda yolu Lisbeth ile yolları kesişir.Güçlerini birleştirerek bu araştırmayı birlikte yürütürler.

     Orjinal Adı Man Som Hatar Kvinnor olan Kadınları Sevmeyen Adamlar anlamına gelen kitap İngilizce'ye The Girl With The Dragon Tattoo yani Ejderha Dövmeli Kız olarak çevrildi.
Stieg Larsson malesef dördüncü kitabını tamamlayamadan,kitabının satışlarını göremeden vefat etti.Seriyi aslında 10 kitap üzerine tasarlamıştı.Kitap hakkında bir yayıneviyle görüşmek için ofisine gelmiş,asansör bozuk olduğu 7. kattaki odasına merdivenle çıkmak durumunda kalmıştır ve hemen sonra kalp krizi geçirerek daha 50 yaşındayken ölmüştür.2004’teki ölümünün ardından ünlenmiş ve Milenyum serisi dünyada 80 milyondan fazla satarak bir fenomene dönüşmüştür.Kitap hem İsveç yapımı Kadınları Sevmeyen Adamlar hem de ABD yapımı Ejderha Dövmeli Kız adıyla iki ayrı filme çekilmiştir.


                      
     
     11 yıl önce hayatını kaybeden Stieg Larsson'un  ölümünün ardından yayımlanan ve yazarın adını şöhrete kavuşturan 'Millennium' serisinin dördüncü kitabı, bu kez yine İsveçli bir yazar olan David Lagercrantz tarafından kaleme alındı. 'Örümcek Ağındaki Kız' ismiyle Türkçeye Pegasus Yayınları tarafından çevrilen kitap Lisbeth Salander'ın ABD Ulusal Güvenlik Dairesi NSA'in ağını hacklemesini anlatıyor.Milenyum serisi severlerinin yarısından çoğu bu dördüncü kitapta Stieg Larsson'da yakaladıkları duyguyu bulamadılar. Goodreads'in vermiş olduğu 4.5 puanını hak etmediğini düşünenler çoğunlukta.


Kitaptan Alıntılar

- "Ama o an aşkın, kalbin parçalanması gibi birşey olduğunu anlamıştı."
 (Ejderha Dövmeli Kız)

-"Suçsuz insan yok, suçtaki sorumluluğu değişen insanlar var."
(Ateşle Oynayan Kız)

-"Bununla birlikte tarih kitapları, silah kullanmayı öğrenip cephede erkeklerle yan yana savaşan,sıradan kadın savaşçılara karşı genel olarak kayıtsızdır.Ama tarih kitapları görmese de onlar vardır ve kadınların katılmadığı bir savaş neredeyse yoktur."
(Arı Kovanına Çomak Sokan Kız)


































Devamını oku »

KARGALAR MECLİSİ-LEIGH BARDUGO



Orjinal Adı : Six of Crows
Baskı Yılı : 2016
Sayfa Sayısı : 527
Tür : Fantastik
Çeviren : Ömer Mülazım
Yayınevi : Novella Dinamik

ARKA KAPAK
İntikam duygusuyla yanıp tutuşan bir mahkum
Bahis düşkünü bir keskin nişancı
Ayrıcalıklı hayatını geçmişte bırakan bir kaçak
Hayalet ismiyle tanınan bir casus
Hayatta kalmak için sihir kullanan bir cellat
Ve hepsini bir araya getiren kaçış uzmanı bir hırsız
6 TEHLİKELİ SERSERİ
1 İMKANSIZ GÖREV
Bu ekip büyük bir felaketi önleyebilecek tek seçenek,tabii
önce birbirlerini yok etmezlerse
"Kargalar Meclisi, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz,
nadir bulunan kitaplardan.Bir çırpıda 
çevirdiğiniz sayfalarda karakterlerin sıradaki hamlelerini öğrenmek 
için sabırsızlanacaksınız."
-Mihael Dante DiMartino, "Avatar: Son Hava Bükücü" 
ile "Avatar: Korra Efsanesi" ortak yapımcılarından

Kargalar Meclisi'ni bir kitapçıda beni heyecanlandıracak kitap ararken keşfettim.Tasarımı ve ciltli oluşu dikkatimi çekti.İlk elli sayfasını okuduğumda hayal kırıklığına uğramak üzereydim ki olaylar gelişmeye başladı.Geriye kalan yaklaşık 470 sayfayı soluksuz okudum.

Zorlu yollardan geçerek Fıçı gibi bir suç dünyasında ayakta kalmayı başarmış Kaz bir tüccar tarafından karşı koyamayacağı bir teklif alır.Bu imkansız görevi tek başına başaramayacağının bilincindedir.Ekibinde ihtiyacı olacağını düşündüğü kişilere teklifte bulunur.

Çok büyük risklerin olduğu deli işi olan bu görevi kabul etmek için hepsinin kendince nedenleri vardır.


Kısaca Karakterler:
İnej: Kaz'ın çetesinde onun adına bir nevi sır hırsızlığı yapan Hayalet ismiyle tanınan bir ajandır.
Jesper: Çok büyük paralar kaptıran bahis ve kumar düşkünü olan bir keskin nişancıdır.
Nina: İkinci Ordu'ya ve ülkesine sadık hayatta kalmak için sihrini kullanan bir asker, bir grisha ve bir cellattır.
Mathias: Uğradığı ihanet yüzünden intikam ateşiyle yanıp tutuşan ihanete uğraman önce Fjerdalı bir cadı avcısıyken uğradığı ihanetten sonra Cehennem Kapısında bir mahkumdur.
Wylan: Zengin bir tüccarın oğluyken bu hayata sırt çeviren bir kaçaktır.
Kaz:Tüm ekibi bir araya getiren kaçış uzmanı deneyimli bir hırsızdır.


Kaz karakterine biraz değinmek istiyorum:
Kaz Döküntüler çetesinin lideri.Kendisi oldukça zeki,kurnaz bir topal.Yaşadığı trajik olaylar onun her zaman temkinli,düşmanlarından hep bir adım önde olmayı öğretmiştir.Her zaman doğabilecek tüm sonuçları hesap ederek plan yapar.Eldivenleri olmadan ellerinin görülmemiş olması türlü rivayetlere neden olmustur.Acaba pençeleri mi var yoksa bir iblis mi ya da anormal başaka birşey?Bu rivayetlerde hem topal olup hem de bu kadar çevik olabilmesinin de katkısı büyük.Kaz'ın kimseye dokunmaya veya kimsenin ona dokunmasına tahammülü yok.ama bir istisna hariç: İnej.Kimseye yaptığı planları söylemiyor.Son anda bile.Çünkü bu hayatta öğrendiği bir şey varsa o da hiç kimseye güvenilmeyeceğidir.İnej'e göre Kaz vicdandan yoksun,yalancı bir hırsız.Ama anlaşmalarına hep sadık kalır.Bu imkansız görevi başarabilirse dört milyon krugenin içinde yüzecektir ama başarılı olamazsa işte o zaman sahip olduğu, değer verdiği ne varsa kaybedecektir.



Kitabı bitirdiğimde her şey yeniden başlamışken bitirilir mi diye isyan ettim.Sayfaları bir çırpıda çevirdiğimdem bittiğini algılamam zaman aldı.
    İkinci kitabının çıkması için sabırsızlanıyorum.İkinci kitabınn 2017'de çıkacağı söyleniyor.
Kitapla ilgili tek beğenmediğim şey karakterlerin 16 veya 17 yaşında olmaları oldu.Bu kadar beceriye  sahip olmaları ve sıradışı hayatta kalma çabaları yaşları küçük olduğu için inandırıcılığı biraz azaltıyor.Ama bu 17 yaş mevzusu çoğu fantastik kitaptan alışkın olduğumuz bir durum.Bunun dışında gerçekten zevk alarak okuduğum bir kitaptı.Film tadında akıp bitti.
    İlk başta sıkıcı gelmesinin nedeni bir çok yeni terimle karşılaşmış olmamdı.Kargalar Meclisi ile aynı dünyada geçen ama karakterlerin ve olayların tamamen farklı olduğu Grisha serisini okumamış olmamdan kaynaklıymıs.Kargalar Meclisi'ni okumak için Grisha serisini okumak şart değil ama yabancılık çekmemek açısından iyi olabilir.Çetenin sloganıyla son vermek istiyorum :
    Yas yok !
    Cenaze yok !




    Kitaptan Alıntılar

"Kalp bir oktur.Doğru yere gitmek için bir hedefe ihtiyacı vardır."

"Gerçekler hayal gücü olmayanlar içindir."



Devamını oku »